Kalp krizi nedir?

Kalp krizi, kalbi besleyen koroner arterler dediğimiz damarların tıkanması sonucu kalp dokusunda oluşan hasarı tanımlayan bir terim. Bir dokunun beslenebilmesi için o dokuya kanın gitmesi gerekir. Eğer bir damar tıkanıklığı sonucu herhangi bir dokuya giden kan akımı kesilirse bir süre sonra o dokuda nekroz dediğimiz ölüm gerçekleşir. Mesela kol damarımızının tıkandığını düşünelim, 3-5 saat sonra kol dokusu ölüyor. İşte bu oluşan tıkanıklık kalp dokusunda olursa myokard enfarktüsü dediğimiz kalp krizi gelişmiş oluyor. Dolayısıyla kalp krizi aslında bir damar hastalığı, yani damar tıkanıklığı yapan her şey kalp krizi riskini de artırmış oluyor

Kalp krizi niye bu kadar önemli?

Her şeyden önce kalp krizi, dünyadaki tüm ölümlerin en sık sebebi. Fakat kalp krizini önemli kılan esas konu onun en sık ölüm sebebi olması değil, zamanında tanı konduğunda bu ölümlerin önlenebilir olmasıdır.

Kalp krizi semptomları nelerdir?

Kalp krizinde görülen en sık şikayet göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısı göğüs bölgesinde baskı ve sıkışma şeklinde tarif edilen hastanın daha önce hissetmediği kadar şiddetli, bazen yanma, bazen ezilme diye tarif edilen yaygın bir ağrıdır, noktasal olarak lokalize edilemez. Bu ağrı omuzlara, kollara, alt çeneye, sırta yayılabilir. Genellikle üst çeneye ve göbek altına yayılım göstermez. Batıcı veya kesici tarzda keskin bir ağrı değildir, yaygın ve ezici bir ağrıdır. Ağrıya bulantı, kusma, terleme, nefes darlığı eşlik edebilir, bazen hastalarda beyin beslenmesinin bozulmasına bağlı, baş dönmesi, fenalık hissi, bayılma görülebilir. Hastalar bazen kalp krizinin başında gelişen bir ritm bozukluğu ile kalp durması yani ölümle acile getirilirler. Ancak özellikle yaşlı hastalar veya diyabeti olan hastalar sessiz olarak şikayet olmadan ayaktan kalp krizi geçirebilirler, biz hastanın kalp krizi geçirdiğinini rutin muayene sırasında EKG veya ekokardiyografik inceleme sırasında görebiliriz. Bazen de kadınlarda atipik şikayetlerle de kalp krizi görülebilir.

Kalp krizi oluşumundaki risk faktörleri nelerdir?

Biz kalp krizi risk faktörlerini değiştirilemez ve değiştirilebilir olarak ikiye ayırıyoruz.

Değiştirilemez risk faktörleri

  • Yaş: Yaşla beraber kalp krizi riski artıyor, ancak kalp krizinin artık 30’lu yaşlarda da sık görülmeye başladığını unutmamak gerekir.
  • Cinsiyet: Erkekler daha şanssız, ancak postmenapozal dönemde cinsiyet farkı ortadan kalkıyor. Premenopozal dönemde kadınlık hormonu kalp damar hastalığından korurken, postmenapozal dönemde risk eşitleniyor.
  • Genetik yatkınlık: Birinci ve ikinci derece yakınlarında kalp krizi, by-pass, stent, geçirilmiş felç gibi damar tıkanıklığı olan hastalarda risk artıyor. Bunlar değiştirilemez risk faktörleri.


Değiştirilebilir risk faktörleri

  • Sigara: Kanın akışkanlığını azaltıyor, yani kanı koyulaştırıyor, pıhtılaşmayı artırıyor, damar sertliğinin ilerlemesine sebep oluyor. Damarla üzerinde büzücü  etkiye sahip. Dolayısıyla sigara içen hastalarda damar sertliğini hem daha erken yaşlarda hem de daha yaygın görüyoruz. Kalp damarları dışında bacak damar tıkanıklıkları neredeyse sadece sigara içen hastalarda görülüyor.
  • Hipertansiyon: Tansiyon damar içindeki basınç anlamına geliyor, basınç ne kadar yüksekse damar iç yüzeyine olan travma ve harabiyet o kadar fazla oluyor. O yüzden kan basıncı mutlaka normal olmalı. (130/80 mmhg) Burada hatırlatılması gereken konu, hem büyük hem de küçük tansiyonun normal olması. Ölçümlerden bir tanesinin dahi yüksek olması, tansiyonun yüksek olması anlamına geliyor. Hastadan hastaya değişmekle beraber genellikle 135/85 mmhg üzeri durumlarda medikal tedavi vermek gerekir.
  • Hayat tarzı değişikliği de tansiyon kontrolünde çok etkindir.Tuzsuz diyet, düzenli egzersiz, kilo kontrolü de kan basıncı kontrolünde özellikle genç hastalarda medikal tedavi kadar etkin olabilir. Normalde günlük önerilen tuz miktarı 4-6 g kadardır, ancak Türkiye’de bu değer 16-18 gramlarda seyrediyor. Tansiyonla ilgili olarak unutulmaması gereken önemli bir nokta da, hipertansiyonun genellikle klinik şikayet yaratmadığı. Biz hipertansiyon tanısını poliklinikte yaptığımız rutin muayene sırasında tesadüfen koyuyoruz. O yüzden herhangi bir şikayet olmadığı halde ayda 1 kez de olsa mutlaka tansiyon ölçümü yapılmalı, 130/80 mmhg üzeri durumlarda bir doktor muayenesi olunmalıdır. Rutin tansiyon ölçümü stressizken, sakinken, en az 5 dakika oturarak dinlendikten sonra yapılmalı, aksi takdirde yalnış hipertansiyon tanısı konabilir. Yani sağlıklı olan, hipertansiyon hastalığı olmayan bir bireyin de tansiyonu emosyonel stres, üzüntü, gibi durumlarda veya dinlenmeden yapıldığında yüksek çıkabilir.
  • Diyabetes mellitus: Kandaki fazla şeker damar iç yüzeyinde birikerek damar sertliğine sebep olabiliyor. Dengesiz beslenme, obezite, sedanter ve stresli hayat gibi olumsuz durumlardan dolayı şeker hastalığının görülme sıklığı son dönemlerde çok arttı ve maalesef hastalık hep daha erken yaşlarda görülme eğiliminde. Diyabetten korunmadaki en etkin yol, dengeli beslenme ve egzersiz alışkanlığının edinilmesidir. Tabii ki şeker hastalığı da hipertansiyonda olduğu gibi hastalığın çok ileri evrelerinde semptom verdiği için şikayet olmasa da mutlaka belli periyotlarla doktor kontrolü yapılmalıdır. Basit bir açlık kan şekeri ölçümü veya HbA1C dediğimiz üç aylık şeker ortalaması ölçümü bize diyabet tanısını koymamızı ve uç organ hasarı olmadan tedavi olabilmemizi sağlar.
  • Kolesterol yüksekliği: Kolesterol, vücutta üretilebilen veya dışardan gıdalarla alınabilen bir madde ve vücut için gerekli. Örneğin pek çok hormon sentezinde kolesterol gerekli veya hücre duvarı yapısında da kolesterol var. Ancak kolesterolün fazlası damar duvarında birikerek damar sertliğine sebep oluyor, o yüzden de “azı karar çoğu zarar” ifadesi kolesterol için uygun bir tanım. Bilindiği gibi 2 tür kolesterol vardır. Kötü olarak bilinen LDL kolesterol ve iyi olarak bilinen HDL kolesterol. Damar sertliği yapan LDL kolesteroldür, normal değeri 130 mg/dl dir. Kolesterol ayrıca medyada kendine çok yer bulan bir konu. Bu konuda konuşmayan yorum yapmayan hekim neredeyse yok gibi. Kolesterol ilaçlarıyla ilgili yine pek çok yorum dinleyebilirsiniz, bunlar için zehir çok zararlı kullanmayın diyen hekimler olduğu gibi mutlaka kullanın diyen hekimler de mevcuttur. Ben bu konuda kişisel yorum yapmaktan kaçınmayı tercih ediyorum. Çünkü kolesterol tedavisi kişiye özgü verilmesi gereken bir tedavidir. Yani tedavi bireyselleştirilmelidir. Aynı kolesterol seviyelerinde bir hastaya tedavi başlamazken, başka bir hastaya yüksek doz agresif bir kolesterol ilacı verebiliriz. Bunun sebebi çok açık olarak bilimdir. Çünkü bizim, yapılmış ve yüz binlerce hastayı kapsayan bilimsel çalışmaların neticesinde yayınlanan kılavuzlarımız mevcuttur. Bu kılavuzlarda hasta gruplarında hedeflenen kolesterol seviyeleri belirtilmiştir. Biz ilaç tedavimizi bu kılavuzlara göre planlamak zorundayız. Bu değerler, hastanın mevcut kalp damar yapısına ve risk faktörlerine göre değişir. Örneğin, kalp damar hastalığı bulunan bir hastada LDL C hedef değeri 100’ün altındayken, herhangi bir hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde bu değer 190’dır. Kalp damar hastalığı için tek risk faktörü olan da 160, çok risk faktörü olan da 130’dur. Yani siz kolesterol tedavisi konusunda çıkan haberlere değil takip eden hekiminize güvenin.
  • Obezite: Toplumumuzda maalesef dengesiz beslenme, sedander ve stresli hayat gibi durumlardan dolayı her geçen gün sıklığı artan bir hastalık. Obeziteyi biz artık bir hastalık olarak isimlendiriyoruz, çünkü bizim kronik hastalık olarak kabul ettiğimiz, hipertansiyon, diyabetes mellitus, hiperlipidemi gibi hastalıkların da önemli bir sebebi obezite. Kilo/boy (m)’2 eğer bu değer 30 üzeri ise obezite, 40 üzeri ise de morbid (ölümcül) obezite tanısı koyuyoruz. Vücut kitle indeksi kadar göbek çevresi de önemli. Göbek çevresi iç organ yağlanması ile paralel seyrediyor. Erkeklerde 102 cm, kadınlarda 90 cm altında olması ideal. Obeziteyle mücadele mutlaka yapılmalı. Burada maalesef sihirli bir formül yok. Obeziteyle mücadelenin temeli düzenli egzersiz ve dengeli beslenme. Düzenli yürüyüş yapmayı, az yemeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Yeme alışkanlıkları için başlangıçta diyetisyen önerisi alınabilir. Buna rağmen kilo veremeyen hastalarda yeni kullanıma giren ancak kısa dönemde çok başarılı olan medikal tedaviler de mevcut. Bu yüzden doktor önerileri de alınabilir. Egzersiz, diyet, medikal tedaviye rağmen hala kilo veremeyen hastalarda bariatrik cerrahiler de düşünülmelidir. Ama cerrahi hiç bir zaman çözüm olarak görülmemeli. Yeme alışkanlığını değiştiremeyen hastalarda cerrahi sonrasında geri dönüşü çok sık görüyoruz.


Egzersizin önemi

Egzersiz, değiştirilebilir risk faktörü olarak belirttiğim risk faktörlerinin tamamının tedavisinde etkili. Yani düzenli yapılan egzersiz, hipertansiyon kontrolünde, şeker ve kolesterolün düşürülmesinde, obezitenin engellenmesinde çok önemlidir.  Hatta kalp hastalıkları dışında akciğer hastalıklarının azalması, eklem ve kas ağrılarının azalması, oksijenizasyonun sağlanması ile kanser riskinin bile azalmasını sağlar. Tabii ki egzersiz ile fiziksel aktiviteyi birbirinden ayır etmek gerekir. Egzersiz planlı, programlı spor için yapılan aktiviteleri kapsar. Biz aerobik yapılan yani oksijenizasyonun sağlandığı egzersizleri öneriyoruz. Tempolu yürüyüş, yavaş tempo koşu, yüzme, bisiklet gibi.

Anaerobik yapılan kas gücüne dayalı body, güreş gibi yüksek basınç gerektirir sporları önermiyoruz, bunlar kalp kas kitlesinde artış ve tansiyonda yükselme yapabiliyorlar. Ama body yapmayı seven sporculara önerim düzenli nefes çalışması ile daha düşük ağırlık ve daha çok tekrar yapılabilir. İdeal egzersiz, kalp hızını arttıracak, terlememizi sağlayacak kadar tempolu yürüyüştür aslında. Yani bizim evde temizlik yapmamız veya iş yerinde hareketli olmamız istenilen metabolizma hızını sağlamak için yeterli değildir.

Sonuçta kalp krizi düzenli egzersiz yaparak, dengeli beslenerek, düzenli doktor kontrolleri ile değiştirilebilir risk faktörlerimizi azaltarak önlenebilir. Bu konudaki son sözüm ise, kendi sağlığımız için sağlıklı ve uzun bir ömür için mutlaka bir saat yürüyüşü alışkanlık haline getirelim, buna vakit ayıralım.

21.01.2021




loading
x

Randevu Al

* listenenler dışındaki tarih ve saate randevu almak istiyorsanız lütfen 0850 911 0 911 numaralı çağrı merkezimiz ile iletişime geçebilirsiniz

Verdiğim kişisel veri ve iletişim bilgilerimin, Bayek Tedavi Sağlık Hizmetleri ve İşletmeciliği A.Ş., Penta Sağlık Hizmetleri A.Ş., Bayek Ağız ve Diş Sağlığı Hizmetleri ve İşletmeciliği A.Ş. (hepsi birlikte Bayındır Sağlık Grubu olarak anılacaktır) tarafından, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında Aydınlatma Metninde belirtilen amaç ve bağlı amaçlar dahilinde işlenmesine ve aktarılmasına muvafakatettiğimi beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Bayek Tedavi Sağlık Hizmetleri ve İşletmeciliği A.Ş., Penta Sağlık Hizmetleri A.Ş., Bayek Ağız ve Diş Sağlığı Hizmetleri ve İşletmeciliği A.Ş. (hepsi birlikte Bayındır Sağlık Grubu olarak anılacaktır) tarafından her türlü bilgilendirme, etkinlik, duyuru, anket, tanıtım, açılış, davet vb. hatırlatmaları ile diğer sair iletişim çalışmaları kapsamında tarafıma ticari elektronik ileti (arama, SMS, e-posta vb.) gönderilmesini kabul ediyorum.

Lütfen Üstteki Kutucuğu işaretleyiniz!

Hastanemizde kaydınız var ise direkt randevu alabilmek için tıklayınız